Sabahattin Ali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sabahattin Ali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2019 Çarşamba

Değirmen (Sabahattin Ali) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Değirmen

Kitabın Yazarı : Sabahattin Ali

Kitap Hakkında Bilgi :

Değirmen adlı öykü kitabı Sabahattin Ali'nin ilk baskısı 1935 tarihinde yapılmış olan öykü kitabının adıdır. Yazarın yazmış olduğu ilk hikâyeleri kapsayan ve yayımladığı ilk hikâye kitabıdır. Değirmen kitabı adını yazarın 1929 yılında yazmış olduğu ilk hikâyelerinden biri olan Değirmen adlı hikâyesinden almaktadır. Ayrıca bu hikâye, kitabının içindeki ilk öykü olarak da karşımıza çıkmaktadır. Değirmen öykü kitabı üç bölümden oluşur ve üç bölümde toplamda 16 adet öykü yer almaktadır.

Kitabın Özeti :

Kitaba ismini veren Değirmen adlı öyküde bir çingenenin aşkı ve aşkı için yapabileceklerini anlatılmaktadır.

"Hiç sen bir su değirmeninin içini dolaştın mı adaşım?
Görülecek şeydir o… Yamulmuş duvarlar, tavana yakın ufacık pencereler ve kalın kalasların üstünde simsiyah bir çatı… Sonra bir sürü çarklar, kocaman taşlar, miller, sıçraya sıçraya dönen tozlu kayışlar… Ve bir köşede birbiri üstüne yığılmış buğday, mısır, çavdar, her çeşitten ekin çuvalları. Karşıda beyaz torbalara doldurulmuş unlar…
Taşların yanında, duman halinde, sıcak ve ince zerreler uçuşur. Hâlbuki döşemedeki küçük kapağı kaldırınca aşağıdan doğru sis halinde soğuk su damlaları insanın yüzüne yayılır…
Ya o seslere ne dersin adaşım, her köşeden ayrı ayrı makamlarda çıkıp da kulağa hep birlikte kocaman bir dalga halinde dolan seslere? Yukarıdaki tahta oluktan inen sular, kavak ağaçlarında esen kış rüzgârı gibi uğuldar, taşların kâh yükselen, kâh alçalan ağlamaklı sesleri kayışların tokat gibi şaklayışına karışır… Ve mütemadiyen dönen tahtadan çarklar gıcırdar, gıcırdar.
Ben çok eskiden böyle bir değirmen görmüştüm adaşım, ama bir daha görmek istemem.
Sen aşkın ne olduğunu bilir misin adaşım, sen hiç sevdin mi?"


Çingeneler, yaz gelince kafile halinde köy köy dolaşırlar. Konaklayabilecekleri ve çadırlarını kurabilecekleri bir yer ararlar. İşte, Atmaca'nın kafilesi de böyle bir yer ararken uzaklarda bir değirmen görür. Etrafındaki köylülere bakılırsa işlek bir değirmendir. Değirmene yaklaşır ve çengilerini çalmaya başlarlar. Bunu duyan köylüler kapıya toplanmaya başlar. En son da değirmenci görünür. Çingenelere biraz erzak verip ve güler yüz göstererek onları kabul ettiklerini gösterirler. Çingeneler de derhal çadırlarını kurmaya başlarlar.

Çingeneler, etrafta oldukça ilgi görmektedirler. Ağaç yapraklarından yaptıkları sepetleri kolayca satmakta, çengiciler de ta karşı köylerden düğünlere çağrılmaktadır. Bu çingeneler arasında Atmaca adında bir de civan gibi bir delikanlı vardır ki, sormayın gitsin. Yakışıklı yüzü ve heybetli vücuduyla tüm kızların ilgisini çekmesine rağmen, ne çingene kızları, ne de gezip dolaştıkları yerlerdeki kızlar Atmaca'nın ilgisini çekememektedir. Lakin Atmaca, bir sevdiği olduğundan mıdır, yoksa bir türlü kimseyi sevemediğinden midir bilinmez, klarnetini öyle bir üfler ki, dinleyenler titremelerine ve gözyaşlarına engel olamamaktadırlar. Her akşam Değirmen'in önünde bir ağaca yaslanıp klarnetini öttüren Atmaca, çingenelerle beraber değirmenci ile kızını da mest etmektedir. O çalarken değirmenci ile sakat kızı bir sedirde oturup, sessizce onu dinlerler.

Değirmencinin kızı, yıllar önce sağ kolunu değirmenin çarklarından birine kaptırmıştır. Bu nedenle çocukluğu dahil senelerce yaşıtlarının gülüp eğlenmelerini uzaktan hasretle izlemiştir. Ve şimdi ise, yavaş yavaş Atmaca ile birbirlerine aşık olmaktadırlar.

Atmaca, bir gün değirmencinin kızı ile konuşmaya karar verir, seni seviyorum der. Fakat aldığı yanıt: "Benim bir kolum yok, hep acaba benim yerime başka biriyle evlensen daha mı mutlu olurdun diye düşüneceğim. Evet, ben de seni seviyorum fakat kollarını açıp bana doladığında hissedeceğim şeyleri hayal edebiliyor musun?" olur. Atmaca yıkılmıştır. İşin doğrusu, kız haklıdır da. Günden güne sararır, solar. Çengilere katılmaz, klarnetini eline almaz olur.

En sonunda bir akşam, Atmaca klarnet çalacağını söyler ve herkesin çağrılmasını ister. Havanın kötü olduğu, yağmur yağacağı yanıtını alınca ise değirmenin içinde çalacağını söyler.

Kısa bir sürede herkes toplanır, Atmaca da klarnetine üflemeye başlar. Fakat bu kez farklıdır, değirmenin içindeki yoğun gürültüye rağmen klarnetten başka hiçbir şey duyulmamakta, dinleyenlerde ağlayacak hal bırakmamaktadır. Atmaca giderek artan bir hırsla, değirmencinin kızının gözlerinin içine baka baka çalmaya devam eder. Sonunda, klarnetini bir köşeye fırlatarak darmadağın eder ve diğer tarafta hızla dönerek çalışmaya devam eden değirmen çarklarına doğru koşmaya başlar. Çingeneler ne olacağını anlamıştır fakat, onlar bağırıp yetişmeye çalışana kadar olanlar olmuştur işte. Atmaca'nın sağ kolunun yerindeki koca boşluktan oluk oluk kan akmaktadır. Sağ kolu yerinde değildi ve oradan oluk gibi kan fışkırıyordu. Birkaç adımdan sonra sendeledi, ayaklarımızın dibine yıkıldı.
"İşte adaşım, sana seven bir Çingene’nin hikâyesi.
Çiçeklerin açtığı mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturmak ve öpüşmek, yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir…
Seni gördüğü zaman zalimce başını çeviren mağrur bir dilberin kapısı önünde ve ay ışığı altında sabaha kadar dolaşmak, bunu candan arkadaşlara ağlayarak anlatmak, -söz aramızda- gene hoş şeydir.
Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir."

26 Kasım 2019 Salı

Sırça Köşk (Sabahattin Ali) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Sırça Köşk

Kitabın Yazarı : Sabahattin Ali

Kitap Hakkında Bilgi :

1947 yılında yayımlanan Sabahattin Ali’nin birkaç kısa öyküsünden ve “büyüklere masallar” şeklinde tabir edilebilecek masallarından oluşan Sırça Köşk, dönemin devlet yönetimine ve düzenine eleştirel bir bakış sunmaktadır. Kitap, bir dönem yasaklı kitaplar arasında bulunmuştur.

Kitaptaki öykülerden ve masallardan birkaç örnek:

“Can Kurtaran” adlı öyküsünde yazar, kaderine boyun eğmiş bir kadının hikayesini anlatıyor.

“Bir akşam üzeri Anadolu köylerinden birindeki küçücük bir kulübeden canhıraş çığlıklar yükselmektedir. Doğumunu bir türlü gerçekleştiremeyen Asiye, ikindiden beri deyim yerindeyse ölümden beter doğum sancıları çekmektedir. Köyün ebesi bir şey bulamamış, komşu köyün ebesini de çağırtmıştır. Asiye'nin kocası İbrahim ise, çaresizliğin verdiği ağır başlılıkla, evin kapısı önüne çökmüş, bir haber beklemektedir. Komşu köyün ebesi içeri girdiğinden belli ise kızın çığlıkları iyice artmıştır. Sonunda iki ebe birden dışarı çıkar ve İbrahim'e doğumu gerçekleştiremediklerini, kızı şehire götürmesi gerektiğini, yoksa bebeğin de anasının da öleceğini söylerler. İbrahim de çaresiz öküz arabasının arkasına attığı döşek ve yorganın üstüne gencecik karısını da koyar ve yollara düşer. Sabaha karşı hastaneye vardığında ise ümidi iyice kırılmıştır. Çünkü alanı olmadığı halde birçok ameliyat yaptığı için daha önceden şehirdeki özel muayenehanenin sahibi, Doktor Mutena Cankurtaran tarafından şikayet edildiğinden, ameliyat yapamayacağını söyler. Ne kadar yalvarıp yakarsa, oraya verecek parası olmadığını söylese de, doktoru ikna edemez. Bunun üzerine Asiye'yi aldığı gibi Mutena Cankurtaran'a götürür. Fakat bu doktor da çok para istemektedir. Doktorla bir kağıt imza atarak Asiye'yi hemen ameliyata almalarını, öküzlerden birini satıp döneceğini söyler.
...

Döndüğünde bebeğinin öldüğünü, karısının ise iyi olduğunu öğrenir. Fakat doktor ölü bebeği çıkardığı için de ayrıca para istemektedir. İbrahim diğer öküzü, arabayı ve hatta içindeki yatak yorganı da satar ama parayı birleştiremez. Doktor Mutena Cankurtaran da Asiye'yi İbrahim'e vermez. Asiye hasta haliyle muayenehanede çalışmaya, geceleri ise pis bir döşekte yerde yatmaya başlar. İbrahim sürekli gidip gelmekte, karısını almak için elinden geleni en iyisi yapmaktadır. Fakat doktor nuh der peygamber demez. Sonunda bir gün canına tak eden İbrahim doktorun karşısına çıkar ve Asiye'nin hayrını görmesini, köyde başka kadın mı olmadığını söyler. Sinirle kapıyı çeker ve çıkıp gider. O sırada doktorun kapısına sinmiş ağlayan Asiye'yi görmemiştir bile. Asiye, gece yarısı ağlayarak hastaneden kaçar ve yalınayak köyün uzun yolunu tutar. Bir yandan ağlayıp, bir yandan İbrahim'in sözlerini tekrar etmektedir: “Bana köyde karı yok, a!" Bu sırada açılan yarasından oluk oluk kan akmaktadır. Sabaha karşı köylüler onu bulduğunda, çoktan ölmüştür.”
...

“Namuslu adam kalmamış bu dünyada iki gözlüm. Müslümandır, namazında, orucundadır, hakkımızı yemez diyorduk ama; biz onun hatırını saydıkça o, bizim tepemize bindi. Eh, artık çoçuk değiliz , yemiyoruz bu numraları, değil mi ya ? ... Bak, anlatayım sana başindan da, bana hak ver. Mektebi biteremedi peder ne kadar gayret ettiyse olmadı işte. Binbaşiydı kendisi... Süvariydi ama , avantanın yolunu bulurdu. Adanadolu’yu gezdik, dolaştık, her yerde paşa çoçuğu gibi yaklaştık. Hangi okulda olsa, imtihana yakın peder, öğreretmelerle bir konuşur , meseleyi yoluna kordu. Askerlikle ilgili olmayan hoca vcar mi? Neyse efendim, İstanbul’a naklolduk. Güya pedere lütfetmişler... Arada bizim tahsil yandı. Pederin öğretmenlere sözü geçmez oldu. İstanbul’da binbaşıya kim bakar? Paşalar bile ürketmeden sayılmıyor. Ne demiş hani : ‘’ Kim ipler Yalova Kaymakamını! ‘’ değil mi ya... iki sene üst üstte çaktık. Belgeli olduk. Hususi liseye devam edecektim, peder emekliye ayrıldı, erdesi sene de sizlere ömür. Biz de üsküdar’da, toptaşı’na yakın ahşap bir ev bıraktı. Arkasından hemşire bir bobstil koca buldu, aldı başina gitti. Biz kaldık mı valde ile... Evin masrafı var, bizim giyimimiz var ; kahveye çıkıyoruz , birkaç arkadaş saza, pilaja, gidecek oluyoruz. Babamın zamanındaki pokerlerden vazgeçtim hani kahvede birer çayına tavla tavla bile oynayamaz olduk. Pederin Malata Şube Reisliği zamanında valdeye aldığı bilezikler, siirt kilimleri, Avanos halıları birer birer yürüldü. Kocakarı dır dır eder, ‘’ oğlum, bir iş tutmayacak mısın, halimiz ne olacak? diye.” - Hakkımızı Yedirmeyiz!

Sabahattin Ali – Sırça Köşk Kitabındaki Öyküler ve Masallar

ÖYKÜLER : Portakal, Beyaz Bir Gemi, Katil osman, Böbrek, Cıgara, Millet Yutmuyor, Bahtiyar Köpek, Çilli, Dekolman, Hakkımızı Yedirmeyiz!, Cankurtaran, Çirkince, Kurtla Kuzu

MASALLAR : Bir Aşk Masalı, Devlerin Ölümü, Koyum Masalı, Sırça Köşk

Kitabın Özeti :

Sırça Köşk

Hayatta kendini uyanık sana üç arkadaş kafa kafaya verip güzel bir şehire giderler. Bu şehirde insanlar çok çalışıp didinir, belli bir kalitede standartta yaşarlar. Bu güzel şehirde nasıl çalışmadan yaşaya biliriz ve bu insanlar bizi yadırgamaz içlerine alırlar? diye düşünürler. Aralarından birinin aklına parlak bir fikir gelir. Güzel şehrin çarşısına inerler ve sürekli hayretler içinde kalmış ve şaşkın bir ifade ile Allah Allah diyerek etrafta dolanırlar. Şehirde ki insanlar meraklanıp artık sorarlar, neye şaşırıyorsunuz? Cevap olarak bu şehrin Sırça Köşk’ünün olmamasına derler.

Şehirdeki insanlar karar verir, diğer şehirlerden bir eksikleri olmadığını ve bu Sırça Köşk için her şeyi yapmalarına razı olduklarını söylerler. Bu uyanık üç arkadaşın planı tutmuştur. Yanlarında çalışacak insanlar da tutmuşlardır. Köşkü yapıp hatta üstüne kat çıkmışlardır. Köşkü sonunda bitirmişlerdir. İnsanlar Sırça Köşk’e geldiğinde sorular sorduğunda her şeye bir cevapları vardır. Bu yalan cevaplara ne yazık ki halkta inanır. Köşke yerleşen çalışmak istemeyen insanların vasıflarını bile söylüyorlardı. Döşek yamağının yamağı diyerek yaşamaya başladılar. Köşkte bu kadar insan çalışmadan her şeyi halktan temin ediyordu.

Halkın elindeki her şeyi sömüren Sırça Köşk sakinleri halkın elinde kalan artık son koyunları da kebap yapmak için ister. Gelen koyunların kellelerinden üç tanesini halka verir. Kellenin birinde beyin, birinde göz ve birinde dil yoktur. Halk bunu sorunca siz becerip yiyemezsiniz ihtiyacınız yok gibi şeyler söylerler. Artık canından bezen bir adam kelleyi Sırça Köşk’e fırlatır. Halk bir bakar ki yıkılmaz denen sağlam gördükleri Sırça Köşk’te bir delik açılır. Diğer kelleri de atarlar, sonra Sırça Köşk tuzla buz olur. Yıkıntıları da toplanır ve halk eski yaşantısına devam eder. Sırça Köşk’ün gereksiz olduğunu anlarlar.

Masalın kıssadan hisse cümlesinde der ki; “Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa,onu yıkılmaz,devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuz buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.”

***
Cankurtaran adlı öyküsünde yazar, kaderine boyun eğmiş bir kadının hikayesini anlatıyor.

Bir akşam üzeri Anadolu köylerinden birindeki küçücük bir kulübeden canhıraş çığlıklar yükselmektedir. Doğumunu bir türlü gerçekleştiremeyen Asiye, ikindiden beri deyim yerindeyse ölümden beter doğum sancıları çekmektedir. Köyün ebesi bir çare bulamamış, komşu köyün ebesini de çağırtmıştır. Asiye'nin kocası İbrahim ise, çaresizliğin verdiği ağırbaşlılıkla, evin kapısı önüne çökmüş, bir haber beklemektedir. Komşu köyün ebesi içeri girdiğinden beri ise kızın çığlıkları iyice artmıştır. Sonunda iki ebe birden dışarı çıkar ve İbrahim'e doğumu gerçekleştiremediklerini, kızı şehire götürmesi gerektiğini, yoksa bebeğin de anasının da öleceğini söylerler.

İbrahim de çaresiz öküz arabasının arkasına attığı döşek ve yorganın üstüne gencecik karısını da koyar ve yollara düşer. Sabaha karşı hastaneye vardığında ise ümidi iyice kırılmıştır. Şehirdeki özel muayenehanenin sahibi ameliyat yapamayacağını söyler. Çünkü alanı olmadığı halde birçok ameliyat yaptığı için daha önceden Doktor Mutena Cankurtaran tarafından şikayet edildiği ssöyler. Ne kadar yalvarıp yakarsa, oraya verecek parası olmadığını söylese de, doktoru ikna edemez. Bunun üzerine Asiye'yi aldığı gibi Doktor Mutena Cankurtaran'a götürür. Fakat bu doktor da çok para istemektedir. Doktorla bir kağıt imzalayarak Asiye'yi hemen ameliyata almalarını, öküzlerden birini satıp döneceğini söyler.

Döndüğünde bebeğinin öldüğünü, karısının ise iyi olduğunu öğrenir. Fakat doktor ölü bebeği çıkardığı için de ayrıca para istemektedir. İbrahim diğer öküzü, arabayı ve hatta içindeki yatak yorganı da satar ama parayı denkleştiremez. Nitekim Doktor Mutena Cankurtaran da Asiye'yi İbrahim'e vermez. Asiye hasta haliyle muayenehanede çalışmaya, geceleri ise pis bir döşekte yerde yatmaya başlar. İbrahim sürekli gidip gelmekte, karısını almak için elinden geleni yapmaktadır. Fakat doktor Nuh der peygamber demez. Sonunda bir gün canına tak eden İbrahim doktorun karşısına çıkar ve Asiye'nin hayrını görmesini, köyde başka kadın mı olmadığını söyler. Sinirle kapıyı çeker ve çıkıp gider. O sırada doktorun kapısına sinmiş ağlayan Asiye'yi görmemiştir bile. Asiye, gece yarısı ağlayarak hastaneden kaçar ve yalınayak köyün uzun yolunu tutar. Bir yandan ağlayıp, bir yandan İbrahim'in sözlerini tekrar etmektedir: “Bana köyde karı yok, a!" Bu sırada açılan yarasından oluk oluk kan akmaktadır. Sabaha karşı köylüler onu bulduğunda, çoktan ölmüştür.

2 Kasım 2019 Cumartesi

İçimizdeki Şeytan (Sabahattin Ali) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1) Aşağıdakilerden hangisi Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” romanında geçen kahramanlardan biri değildir?


A) Galip Efendi
B) Nihat
C) Ömer
D) Muazzez
E) Bedii

2) Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” romanının kahramanlarından Ömer’i nasıl betimlenmiştir?

A) Şişmanca, açık kumral saçlı, beyaz yüzlü ve yakışıklı bir delikanlı
B) Ufak tefek, zayıf ve soluk yüzlü bir delikanlı
C) Sarı benizli, nahif fakat kuvvetli ve dayanıklı bir delikanlı
D) Babacan, gün görmüş, dürüst bir bey
E) Sarhoş, genellikle ahlak dışı işlere bulaşan, yeleğinde daima yarım okkalık gümüş bir köstek takılı olan bir delikanlı

3) Sabahattin Ali “İçimizdeki Şeytan” romanında hangi görüşün eleştirisini yapmıştır?

A) Osmanlıcılık
B) Batıcılık
C) Turancılık
D) Cumhuriyetçilik
E) İslamcılık

4) Ömer ile Macide karakterleri ilk defa nerede karşılaşmışlardır?

A) Akrabalarının evinde
B) Konservatuarda
C) Sahilde
D) Darülfünunda
E) Kadıköy – Köprü vapurunda
Report this ad

5) Macide, hangi enstrümanı çalabilmektedir?

A) Keman
B) Saz
C) Piyano
D) Saksafon
E) Flüt

6)
Romanın kahramanlarından Macide, ilk aşkı ve aynı zamanda bir zamanlar muallimi olan Bedri ile yıllar sonra nerede karşılaşır?

A) Hikmet Bey’in düzenlediği saz gecesinde
B) Konservatuarda piyano çalarken
C) Ömer’in arkadaşlarıyla yemek yerken
D) Ömer’in çalıştığı postaneyi ziyarete gittiğinde
E) Bedri onu arar, bulur.

7) Romanın kahramanlarından Macide ile Ömer evlenmeye nasıl karar vermişlerdir?

A) Ömer, Macide’ye aşkını itiraf edip evlilik teklif etmesiyle
B) Görücü usulüyle
C) Macide’nin kaldığı evde gururunun kırılması ve evi terk etmesiyle
D) Macide’nin paraya ihtiyacı olmasından dolayı
E) Toplum baskısından kurtulmak için

8) Romanın kahramanlarından Ömer, parasızlığın canına tak etmesiyle ne yapmıştır?

A) Çalıştığı postanenin kasasından para çalar.
B) Gururunu hiçe sayıp Macide’nin ilk aşkı olan Bedri’den borç ister.
C) Darülfünundaki arkadaşlarıyla kumar oynamaya başlamıştır.
D) Postanenin veznedarını tehdit ederek ondan para alır.
E) Darülfünunu bırakıp iki işte birden çalışmaya başlar.
Report this ad

9) Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” romanının sonu nasıl biter?


A) Macide ile Ömer’in çocukları olmuş ve çok mutlu yaşamışlardır.
B) Ömer artık kişiliğini değiştirmeye karar verir ve çok sevdiği Macide’yi Bedri’ye emanet edip onu yalnız bırakmamasını söyler.
C) Ömer, Macide’yi terk edip eski kız arkadaşı Ümit ile yaşamaya başlar.
D) Macide, her şeyi İstanbul’da geride bırakarak memleketi Balıkesir’e geri döner.
E) Macide, Bedri ile kaçar ve Ömer buna dayanamayıp intihar eder.

10) Romanın kahramanlarından Macide’nin kız talebe arkadaşları, mektebine sonradan gelen musiki muallimi Bedri Bey’in hangi özelliğinden dolayı alaya almışlardır?

A) Uzun boylu olması nedeniyle
B) Yuvarlak çehreli olması nedeniyle
C) Yüzünde hep gülen bir ifade olması nedeniyle
D) Kısa saçlı olması nedeniyle
E) Genç olması nedeniyle

11) Romanın kahramanlarından Mektep müdürü ve talebelerin, Bedri Bey ve Macide’yi suçlayıp ayıpladıkları olayın aslı neydi?

A) Bedri Bey’in Macide’yle bir ilişkisinin bulunması
B) Bedri Bey’in annesine yazdığı mektubu Macide’ye verip postaneye iletmesini istemesi
C) Bedri Bey’in Macide’ye karşı gösterdiği ilginin fazla olması
D) Bedri Bey’in mektubu Macide’ye yazması
E) Macide’nin Bedri Bey’e olan ilgi ve alakası

12) Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” adlı eseri hangi bakış açısıyla anlatılmıştır?

A) Üçüncü tekil şahıs ağzıyla tanrısal bakış açısı
B) Birinci tekil şahıs ağzıyla kahraman bakış açısı
C) Birinci tekil şahıs ağzıyla gözlemci bakış açısı
D) Üçüncü tekil şahıs ağzıyla gözlemci bakış açısı
E) Çoğulcu bakış açısı

13) Romanın kahramanlarından Ömer, Macide’ye nerede ilan-ı aşk etmiştir?


A) Konservatuvarda
B) Emine Teyze ve Galip Amca’nın evinde
C) Vapurda
D) Bakırcılar’da
E) Konservatuvardan Emine Teyze’nin evine giderken yol üstünde…

14) “Böyle bir geceyi bütün varlığımızla içemeyişimizin sebebi…”
Yukarıda Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” romanının kahramanlarından Ömer ve Macide’nin kayıkla açıldıkları gecede, Ömer’in Macide’yi etkilediği ve sarstığı konuşmasının ilk kelimeleri verilmiştir. Buna göre bu cümle nasıl bitmektedir?


A) birbirimize kavuşamamış olmamızdır.
B) karanlığın bize hissettirdiği hüzündür.
C) gecenin bizde oluşturduğu derin düşüncelerdir.
D) kafamızı birçok saçma şeylerin doldurmuş olmasıdır.
E) kalplerimizin arasında oluşan uzaklıktır.

15) Romanın kahramanlarından Macide’nin, Emine Hanım’ın evini terk ederken basamaklarda gördüğü, onu bekleyen kişi kimdir?

A) Nihat
B) Ömer
C) Bedri
D) Macide’nin annesi
E) Macide’nin ablası

16) Romanın kahramanlarından Macide’nin, Emine Hanım’ın evini terk ettikten sonra konaklamak için gittiği yer neresidir?

A) Balıkesir’deki ablasının evi
B) Yol üstünde bir otel
C) Ömer’in ailesiyle birlikte kaldığı evi
D) Ömer’in tek başına kaldığı minimini bir tek odaya sahip evi
E) Okumak için gittiği konservatuvar

17) Romanın kahramanlarından Hafız Hüsamettin Efendi’nin canını sıkan ve kötü vaziyete düşmesine sebep olan, Ömer’e danıştığı konu nedir?


A) Maddi durum sıkıntısı
B) Kayınbiraderini mevkufluktan kurtarmak amacıyla yaptığı tahrif
C) Karısıyla olan kötü vaziyeti
D) Kötü bir maraza yakalanmış olması
E) İçine karıştığı kıya hadisesi

18) Romanın kahramanlarından Ömer, Hafız Hüsamettin Efendi’nin yanından ayrıldıktan sonra evine geldiğinde onu yolda zulmet içinde bekleyen kim veya kimlerdi?

A) Galip Bey ve Emine Hanım
B) Macide
C) Bedri Bey
D) Semiha ve Fatma
E) Nihat ve Profesör Hikmet

19) Romanın karakterlerinden Profesör Hikmet Bey’i nasıl tasvir etmiştir?

A) Açık renkli saça ve dikkat çeken hoş bir tavra sahip bir beyefendi
B) Babacan tavırlı, saygılı, dürüst bir bey
C) İri burna, pul pul deriye sahip, çirkin fakat iyi huylu ufak tefek bir zat
D) Şişman ve saygısız tavırlarıyla dikkat çeken yaşlı bir adam
E) Uzunca boya ve yaşlılığını örtecek güzellikte genç bir yüze sahip bir adam

20) Romanın kahramanlarından Ömer, çorap vakasından sonra eve geldiğinde kendisini kötü gören ve kendisinden ne olduğunu anlatmasını isteyen Macide’yle konuşurken bir anda çıkıp gelen Nihat’ın Ömer’den istediği neydi?

A) Çorap vakası ve para konusunda yardımcı olmak
B) Hafız Hüsamettin Efendi’ye tahrif konusunda yardım etmek
C) Hafız Hüsamettin Efendi’nin tahrif suçunu ihbar edeceği bahanesiyle Ömer’den para istemek
D) Ömer’le hayat hakkında dertleşmek
E) Ailevi meselesi hakkında Ömer’e danışmak

21) Romanın kahramanlarından Ömer’in eve erken döndüğü bir akşam, Macide’nin Ömer’in iyi halinden dolayı vereceği bir müjdesi olduğunu düşündükten sonra Ömer’in söylediği şey nedir?

A) Maddi durumunun düzelmiş olması
B) İş yerinde terfi etmiş olması
C) Ailesinden miras kaldığını söylemesi
D) Başka bir eve taşınacaklarını söylemesi
E) Arkadaşlarının saz gecesine davet ettiğini söylemesi

22) Romanın kahramanlarından Macide’nin beklemediği bir anda ruhunu altüst ettiği ve gözlerini Ömer’den ayırmasına sebep olan olay nedir?

A) Saz gecesinde Bedri Bey ile karşılaşması
B) Ömer’i artık sevmediğini fark etmesi
C) Konservatuvarda genç bir delikanlıyla tanışması
D) Ömer’in münasebetsiz olayları
E) Mutsuz olduğunu fark edip Ömer’den ayrılmak istemesi

23) Romanın kahramanlarından Ömer’in Bedri’yle münasebetinden söz ederken ağzından kaçırdığı, Macide’yi şaşırtan ve onu üzmesine neden olduğu şey nedir?

A) Bedri’den borç almış olması
B) Bedri’nin önceden Macide’ye olan alakasını Ömer’e anlatması
C) Ömer’in Macide’ye anlatmadığı dertlerini Bedri’ye anlatması
D) Bedri’yle eskiden yaşamış olduğu münasebetsiz olaylar
E) Veznedarın tahrif olayını Bedri’ye anlatmış olması

24) Romanın kahramanlarından Bedri’nin, Macide ve Ömer’i sık sık ziyaret ettiği günlerde yaşanan ve bu üç kişi için her şeyi altüst eden olay nedir?


A) Ömer’in Hafız Hüsamettin Efendi’nin tahrif olayından haberdar olmasından dolayı hapse girmesi
B) Ömer’in borç yüzünden evine haciz gelmesi
C) Bedri’nin Macide’ye olan sevgisini açıklaması
D) Ömer’in Macide ve Bedri’yi onu aldatmalarıyla itham etmesi
E) Macide’nin bu iki insana olan sevgisinin arasında kalıp bunalmasıyla Balıkesir’e dönmesi

25) Romanın kahramanlarından Ömer’in Bedri’yle münakaşa edip onu evden kovmasıyla Macide’nin akıl vermesi üzerine Bedri’den özür dilemek için evden çıktıktan sonra eve gelen beklenmedik kişi kimdir?

A) Hafız Hüsamettin Efendi
B) Bedri’nin ablası
C) Emine Hanım
D) Galip Bey
E) Macide’nin annesi

26) Romanın kahramanlarından Profesör Hikmet’in ve Nihat’ın, Ömer’i ve Macide’yi bir hayır cemiyetinin müsameresine götürdükleri akşam Bedri’nin konuştuğu hangi konu Ömer’i ve Macide’yi derinden etkilemiştir?

A) Emin Kamil ve İsmet Şerif başta olmak üzere diğer sanatçılara olan eleştirisi
B) Sahneye çıkarılan nısfiye çalan şeyh efendinin hâli
C) Manasız ve boş hayatın başka bir amacı olması lazım geldiği
D) Bulundukları ortamın aciz durumu
E) Müzik orkestrasının içler acısı sanatı

27) Romanındaki kahramanlarla ilgili verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?

A) Pastanedeki süslü ve yapmacık kız (Peri)
B) Ömer’in eski arkadaşı (Ümit)
C) Emine Hanım’ın hizmetçisi (Fatma)
D) Bedri’nin kız kardeşi (Semiha)
E) Bedri’nin ablası (Mediha)

28) Romanın kahramanlarından Macide’nin bir yanlış anlamayla mektup yazarak Ömer’i terk etmeye karar vermesine neden olan şey nedir?


A) Veznedarın tahrif yoluna yardım etmesi
B) Veznedarın tahrifine ortak olarak ondan tehditle para istemesi
C) Bedri’nin yardımına rağmen onu azarlaması ve aklından Bedri ve Macide’yle ilgili geçirdiği kötü düşünceleri ortaya dökmesi
D) Bir kıya olayına karışması ve hapse girmesi
E) Ömer’i yolda bir kadınla sinemaya girerken görmesi

29) Romanın kahramanlarından Macide’nin Ömer’in evini terk edecekken bir anda çıkıp gelen ve Ömer’in haliyle ilgili telaşlı olan kişi kimdir?

A) Nihat
B) Profesör Hikmet
C) Emin Kamil
D) İsmet Şerif
E) Bedri

30) Romanın kahramanlarından Ömer’in dairesinden çıkacağı sırada tevkif edilmesine neden olan olay nedir?

A) Hafız Efendi’nin tahrif olayı hakkında bilgi sahibi olması
B) Hafız Efendi’yi tahrif olayıyla tehdit edip ondan para alması
C) Nihat ve etrafına topladığı delikanlıların kanuna aykırı işleri yüzünden tevkif edilmesi
D) Bir kıya olayına karışması
E) Dairesinde yaptığı yolsuzluk

31) Romanın kahramanlarından Ömer’in hapisteyken Macide’yi Bedri’ye teslim ederek ondan ayrılmasının nedeni nedir?

A) Değişip onu mutlu edebileceğine ve Macide’nin kendine artık güvenebileceğine inanmaması
B) Uzun süre hapiste yatacak olması
C) Eski arkadaşlarından Ümit Hanım’a ilgisinin bulunması
D) Macide’yi Ümit Hanım’la aldatmış olup bunu gururuna yedirememesi
E) Maddi durumundan dolayı Macide’ye bakacak gücü olmaması

Cevap Anahtarı :

1-D      2-A      3-C      4-E      5-C
6-A      7-C      8-D      9-B     10-C
11-B   12-A    13-E    14-D    15-B
16-D   17-B    18-E    19-C    20-C
21-E   22-A    23-A    24-D    25-B
26-C   27-D    28-E    29-E    30-C
31-A

İçimizdeki Şeytan (Sabahattin Ali) Kitabının Özeti, Konusu, Tahliliiçin tıklayınız...

24 Nisan 2019 Çarşamba

İçimizdeki Şeytan (Sabahattin Ali) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : İçimizdeki Şeytan

Kitabın Yazarı : Sabahattin Ali

Kitabın Özeti :

Kitap, iki üniversite öğrencisi olan Ömer ve Nihat'ın vapurda konuşurlarken Ömer'in birkaç sıra öndeki kanepelerden birinde oturan güzel bir genç kızı fark etmesiyle başlar. Bu sırada da vapur iskeleye yanaşır. Ömer kızı gözden kaybetmemek için gözlerini ondan ayırmadan ilerlemeye başlar. Bu sırada Nihat da bir rezillik çıkacağı düşüncesiyle arkadan Ömer'i takip etmektedir. Ömer tam kıza sesleneceği sırada kızın yanındaki yaşlı bir kadının ona seslendiğini duyar. Bu kadın uzak akrabadan Emine Teyze'dir. Ömer kıza odaklandığından teyzesini fark etmemiştir bile. Emine Teyze, kızın adının Macide olduğunu ve Balıkesir'de akraba ziyareti sırasında musikiye olan ilgisini öğrenip İstanbul'a getirdiğini söyler.

Macide, Balıkesir'de ortaokula giderken musikiye olan yeteneği ve ilgisi musiki hocaları tarafından fark edilir ve okul sonraları özel ders almaya başlar. Bu sırada öğretmeni Bedri Bey ile aralarında bir şey olduğu konusunda bir dedikodu çıkar. Bu dedikodu, onları uzaklaştırmak yerine, aralarında duygusal bir bağ kurar. Lakin Bedri Bey o senenin sonunda Balıkesir'den İstanbul'a taşınır.
Emine Teyze, onlara misafirliğe geldiğinde musikiye olan yeteneğini öğrenir. Macide'nin anne ve babasını ikna ederek onu İstanbul'a konservatuar okumaya götürür. Emine Teyze'nin kocası Galip Bey buna pek memnun olmaz ama Macide'nin babasının aydan aya gönderdiği kırk lira onu susturmaya yeter. Macide de evi bir pansiyon gibi kullanmaktadır zaten.

Ömer, Emine Teyze si ve Macide'nin yanından ayrılınca, onu arkadan takip eden Nihat ona yetişir ve beraber Beyazıt'taki bir kahvehaneye giderler.

Ömer gece yarısı Emine Teyze'sinin evine gider. Herkes çok kötüdür. Çünkü Macide'ye babasının öldüğü haberini vermişlerdir. Macide ise odasına kapanmış, bir daha da çıkmamıştır. Ömer bu düşüncelerle yatağının serildiği odaya gider ve uykuya dalar.

Ertesi sabah Macide ve Ömer aynı zamanda kalkar ve henüz kimse uyanmamış olduğundan birlikte kahvaltı ederler. Evden çıktıklarında da Macide'yi konservatuara bırakmayı teklif eder. Macide de bunu kabul eder ve sonrasında da Ömer akşam onu okuldan almak için söz alır.

Macide'yi okuluna bırakan Ömer, postanedeki işine gider. Oradaki tek arkadaşı veznedar Hafız Efendi'nin yanına varır. Onunla sohbet edip öğle yemeği yedikten sonra da Beyoğlu'na Macide'yi almaya gider. Okulunda Macide'yi bulur ve eve doğru yürümeye başlarlar. O sırada Ömer Macide'ye olan hislerini açar. Macide ise aynı duygularla ona cevap verir. O akşamdan sonra her akşam beraber gezmeye başlarlar. Lakin babasından gelen kırk liranın da kesilmesi sebebiyle ev halkı bundan oldukça rahatsız olur ve işi bir gece Macide eve geldiğinde onu azarlamaya kadar vardırırlar. Gururu kırılan Macide, hemen o akşam bavulunu toplar ve dışarı çıkar. Lakin nereye gidebileceğini bilmemektedir. O akşam bir terslik olacağını hisseden Ömer'se kapıdan ayrılmamıştır. Hemen Macide'yi alarak kendi evine götürür. O günden sonra karı-koca olarak yaşamaya başlarlar. Fakat bir süre sonra da geçim sıkıntısı ve parasızlık baş gösterir.

Ertesi sabah postaneye gittiğinde işine dört elle sarılmaya başlar. Veznedar Hafız Efendi yine öğle yemeği sırasında ona derdini açar. Kayınbiraderi hapise girmiştir ve kefaret için gerekli olan iki yüz elli lirayı kasadan alıp kayınbiraderine vermiştir. Mahkeme görülüp tahliye edildiğinde ise bu parayı geri alacaktır fakat bir türlü mahkeme görülmez. Rahatlamak için de Ömer'e içini döker.

O akşam Ömer eve gittiğinde Nihat ve Profesör Hikmet adında bir tanıdığı onu beklerken bulur. Evlendiğini söylediğinde ise onu tebrik ederler. Fakat Macide bu arkadaşlardan hiç haz etmemiştir.

Geçim sıkıntısı Ömer'i iyice sıkıştırmaya başlamıştır. Siyaset ile ilgili sakıncalı ve tehlikeli yazılar yazıp yayınlar çıkarmaya başlayan arkadaşı Nihat, veznedar Hafız Efendi'yi ihbar edeceği konusunda tehdit ederek ondan para istemeyi önerir fakat Ömer bu fikri katiyen reddeder.

Profesör Hikmet bir akşam Ömer ve Macide'yi saza davet eder. Zaten parasızlıktan yiyeceği zor bulan Ömer bu teklifi derhal kabul eder. Eğlence sırasında Bedri ile karşılaşırlar. Bedri, ablası hastalandıktan sonra hocalığı bırakmış, orada burada piyano çalarak çalışmaya başlamıştır. Tuhaf olan ise, Bedri ve Ömer'in bir süredir görüşemeyen iki iyi arkadaş olmasıdır. O geceden sonra ise sık sık görüşmeye başlarlar.

Bedri, Macide'ye olan hislerini hala içinde barındırsa da bunu asla belli etmek istemez. Macide için Ömer oldukça maddi yardımda bulunmaktadır aynı zamanda.

Bir akşam Ömer işten eve geldiğinde Bedri ve Macide'yi karşılıklı iskemlelerde ışığı açmadan ve hiç konuşmadan otururlarken bulur. Bunun üzerine onları yanlış -aslında doğru- anlayarak Bedri'ye oldukça ağır hakaretlerde bulunur. Bu hakaretlere dayanamayan Bedri oradan hemen uzaklaşır. Ömer bir sandalyeye oturur ve ağlamaya başlar. Parasızlık iyice sıkıştırdığından, Hafız Efendi'den tehditle iki yüz elli lira almış, sonrasında ise pişman olarak bu parayı ancak onun hakkettiği düşüncesiyle parayı Nihat'a verir.

Olanların ve yaptıklarının ayrımına varan Ömer hemen özür dilemek üzere Bedri'nin evinin yolunu tutar. Bedri onu affetmesine affetmiştir ama bundan sonra Macide'yle araları eskisi gibi olmayacaktır.

Bir akşam, Nihat Ömer ve Macide'yi bir hayır derneğinin eğlence gecesine çağırır. Orada Profesör Hikmet ve Bedri ile karşılaşırlar. Macide oldukça sıkılmıştır fakat Ömer'in gitmeye hiç niyeti yoktur, zira eski arkadaşlarından Ümit adında bir kızla oldukça yakından ilgilenmektedir.

Müsamere bittiğinde, bir gazinoya gitmeye karar verirler. Macide ise kendisini unutan kocasının peşinden oraya sürüklenir. Oldukça sıkıldığından, bir ara tuvalete gider. Bir iki kadeh içtiğinden, tuvaletin pis ve keskin kokusu onu kendine getirir. O sırada kocasının arkadaşı olan İsmet Şerif içeri girer ve Macide'yi sıkıştırmaya başlar. Macide ise onu iterek dışarı çıkar.

Gazinoya geri döndüğünde, kocasının yanı başında Profesör Hikmet tarafından taciz edilir. Ömer olanları görmesine rağmen, Profesör'e borcu olduğundan mahcubiyetle hiçbir şey söyleyemez ve Ümit ile alakadar olamaya devam eder.

Macide tüm bu olanlardan sonra herkese -Ömer dahil- ve her şeye, yaşadığı hayata karşı tiksinti duymaya başlamıştır. O akşam Ömer işten gelmeden onu terk etmek üzere uzun bir mektup yazar. O sırada kapı hızla açılır ve Bedri içeri girer. Macide mektubu ve ağlamaktan kızarmış gözlerini saklamaya çalışır. Bedri ona Ömer'in tutuklandığı haberini verir. Bedri'nin tahminlerinin aksine, Macide bu haberi sakin karşılamıştır. O günden sonra Bedri ile beraber Ömer'i ziyaret etmeye başlar. Lakin Ömer ile konuşacakları bir şey kalmadığından, ikisi de susarak oturmaktadırlar.
Bir gün yine Ömer'i ziyarete gittiklerinde, Ömer Macide'nin gitmesini, Bedri ile yalnız konuşacağını söyler. Macide ise Bedri'yi beklemek üzere dışarı çıkar. Ömer Bedri'ye tahliye olduğunu onunla beraber dışarı çıkabileceğini söyler. Lakin hatalarının farkına varmıştır ve Macide’yi daha fazla üzmek istemediğinden kendi başına yeni bir hayata başlamak istemektedir. Bedri'ye Macide'yi ona emanet ettiğini isterse evlenip, isterse de onu kardeş belleyebileceğini söyleyerek çıkar ve gider.

Bedri olanları Macide'ye anlattığında, bunları garip bir sükunetle karşılar. Bedri evine taşınmasını söylediğinde ise kabul eder. İçinde garip bir çekilme hissiyle, Bedri ile yokuş aşağı yürümeye başlarlar.

Kürk Mantolu Madonna (Sabahattin Ali) Kitap Sınavı Test Klasik Soruları ve Cevap Anahtarı


Kürk Mantolu Madonna Klasik Soruları ve Cevapları

Aşağıdaki soruları Sebahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna adlı kitabına göre cevaplayınız.

1- Kitapta anlatıcı bankadaki memuriyetinden neden çıkarıldı?

Tasarruf tedbirleri için işten çıkarıldı.

2-Anlatıcının yeni işini bulmasını sağlayan okul arkadaşı Hamdi kendisine neler hissettirdi?

Kendisini hakarete uğramış görmek arzusu vardı. Onun kendisine velinimet gibi davranmasına izin verdiği için kendine kızıyordu.

3-Anlatıcının yeni işi neydi?

Şirket ile bankalar arasında irtibatı sağlayacaktı. İrtibat memuru olacaktı, tercüme yapacaktı.

4-Anlatıcının çalışma arkadaşı Raif Efendi’yi tanımasına onların yakınlaşmasına neden olan olaylar nelerdir?

Raif Efendinin rahatsızlığı nedeniyle uzun süre işe gelememesi ve anlatıcının onun evine evrak götürüp getirmesi (tercüme etmesi amacıyla) sonucu yakınlaşırlar.

5-Raif Efendi evinde kaç boğaza bakıyordu? Bunlar kimlerdi?

Hanımı, büyük kızı, küçük kızı, iki kayınbiraderi, baldızı, baldızının kocası, baldızın iki çocuğu ve kendisiyle birlikte 10 kişiydiler.

6-Raif Efendi'yi babası nereye,hangi amaçla göndermişti?

Belrin Almanya’da sabunculuk yapsın diye göndermişti.

7-Raif Efendinin babasıyla ilişkileri nasıldı? Babasının ölümünde neler hissetti?

Babam benim için insan olarak hemen hemen hiç mevcut değildi, yalnız “Baba” dedikleri soyut bir kavramdı, diyor. Akşamları kaşlarını çatarak, eve giren, onları hitaba layık görmeyen, ciddi, sert bir adamdı. Onun boşluğunu değil, yokluğunu hissedeceğini söylüyordu.
8-Raif Efendi Kürk Mantolu Madonna’yı ilk nerede ve nasıl tanıdı? Hislerini saklamak için yanına gelen kadına hangi yalanı söyledi?

Berlin’de bir resim galerisinde, kürk mantolu bir kadın portresinin önünde. Raif Efendi, portrenin annesine benzediğini söyledi.

9-Raif Efendi Kürk Mantolu Madonna’yı ilk gördüğünde hissettiği daha önceden de tanıyormuş hissini neye bağladı?


Daha önceden okuduğu romanlardaki kadın kahramanlarla özdeşleştirdiği, hayalini kurduğu kadınlara benzettiği için önceden de tanıyormuş hissine kapıldı.

10-Raif Efendi’ni Mariya Puder’i bulmasına Frau Tiederman’ın katkısı nasıl oldu?

Ankara’da, yolda karşılaştılar ve Frau Tiederman, Maria Puder’in başına gelenleri anlattı.

11-Raif Efendi ile Mariya Puder’in ilişkileri hangi şartlarda devam ediyor, şartları kim koyuyordu?

Birbirlerinden uzak duruyorlardı. Şartları Maria Puder koyuyordu.

12-Bir gün Raif, Alman şair Kleist ile sevgilisinin intihar ettiği o parka neden gelir. Orada neler düşünür?

Maria Puder ile ayrılmışlardır. Düşünceleriyle baş başa kalır ve o parka gelir. Ayrılıkları hakkında düşünür. Ölüme beraber giden şair ve sevgilisinin durumu ile Maria’ya cevap verdiğini düşünür. Yoksa sadece kendini inandırmak dünyada yarı yolda kalmayan sevgiler de bulunabileceğini hatırlamak mı istiyordu? Bilmiyordu.

13-“Tren hareket etti. Onlara elimi salladım. Frau Döppke’nin haince güldüğünü fark ettim.”Bu cümlelerde söylenen o haince gülüşün altında hangi gerçekler vardı?

Frau Döppke, kız çocuğunun Raif Efendi’nin kızı olduğunu bildiğini ona hissetirmek istiyordu. Kızı olduğunu tahmin etmişti.


Kürk Mantolu Madonna Test Soruları ve Cevap Anahtarı

1. Raif Efendi’nin Berlin’de hayatına yön veren en önemli mekan neresidir?


a) Resim Galerisi
b)Pansiyon
c)Maria Puder’in Evi
d) Pavyon
e) Potsdam Parkı

2.Romana neden “Kürk Mantolu Madonna” ismi verilmiştir?

a) Romanın baş kahramanı Raif Efendi’nin Maria Puder’in resmini Kürk Mantolu Madonna tablosuna benzetmesinden dolayı.
b) Maria Puder’in kendisi gibi şarkıcı olan Madonna’yı çok sevmesi ve hep kürk giymesinden dolayı
c) Raif Efendi’nin çizdiği Madonna tablosundan dolayı
d) Sabahattin Ali’nin zihninde tasarladığı karakterin Madonna’ya çok benzemesinden dolayı
e) Maria Puder’in pavyonda Madonna’yı taklit ederek şarkılar söylemesinden dolayı

3. İsimsiz anlatıcı Raif Efendi’nin evine ilk kez niçin gider?

a) Raif Efendi işe gelmediği için çok merak etmiş apar topar kapısını çalmıştır
b) Çeviri için evrak götürmüştür.
c) Masada bulduğu günlüğü okumuş ve artık işe gelmeyen Raif Efendi’nin evine götürmüştür.
d) Maaşını vermek için müdür tarafından görevlendirilmiştir.
e) İçine kapanık bir adam olan Raif Efendi’nin şifrelerini çözmek için bir sabah kendiliğinden uğramıştır.

4. Raif Efendi aslen nerelidir?

a) Havran
b) Nazilli
c) Milas
d) Ankara
e) Edremit

5. Raif Efendi’nin mektepteyken hocalarının takdirini kazandığı ve onda Sanayi Nefise Mektebi’ne (Güzel Sanatlar Akademisi) gitme hevesi uyandıran dersin adı nedir?
a) Resim
b) Müzik
c) İş Teknik
d) Edebiyat
e) Tarih

6. Raif Efendi Berlin’de nerede ikamet etmektedir?

a) Pansiyonda
b) Kiralık evde
c) Arkadaşının yanında
d) Maria Puder’in evinde
e) Otelde

7. Raif Efendi ile Maria Puder hangi şehirde tanışmışlardır?


a) Berlin
b) Postdam
c) Ankara
d) Dortmund
e) Münih

8. Maria Puder’in asıl mesleği nedir?

a)Şarkıcılık
b)Resim yapmak 
c)Hasta bakıcılığı
d)Sabun fabrikasında işçi
e)Tercüman

9. Maria Puder’in hobi olarak yaptığı meslek nedir?

a) Şarkıcılık
b) Ressamlık 
c) Huzurevinde gönüllü bakıcılık 
d) Dansçılık 
e) Tercüman

10. Raif Efendi Berlin’de nerede çalışmıştır?

a)Sabun fabrikasında
b)Kumaş fabrikasında
c)Sanat galerisinde
d)Pansiyonda 
e)Postdam parkında

11. “Karanlık merdivenli pansiyon bana pek şirin, koridorları dolduran bütün kokular hoş geldi” Raif Efendi’nin daha önceleri çok sıkıcı bulduğu pansiyonu sonradan bu şekilde tasvir etmesinin nedeni nedir?

a)Maria Puder’le geçirdiği güzel bir gün onu çok mutlu etmiştir, bu yüzden pansiyonu daha güzel bir şekilde tasvir etmiştir.
b)Almaya’ya geldiğinden beri ilk kez düzgün bir iş bulabilmiş, bu onu çok mutlu etmiştir.
c)Babasının artık daha sıhhatli olduğuna dair bir telgraf almış çok mutlu olmuştur.
d)Maria Puder evlilik teklifini kabul etmiştir.
e)Maria Puder kendisiyle memleketine gelmeyi ve ailesiyle tanışmayı kabul etmiştir.

12. Raif Efendi evlenmeye ne zaman karar vermiştir?


a)Maria Puder’in ölüm haberini alınca bir başkasıyla evlenmiştir.
b)Memleketi Havran’a döndükten bir süre sonra Maria Puder’den mektup almamaya başlamıştır. Bunun üzerine evlenmeye karar vermiştir.
c)Babası Raif Efendi’yi memlekete çağırmış ve bulduğu münasip bir kısmetle evlenmesini istemiştir. Babasına karşı gelemeyen Raif Efendi evlenmek zorunda kalmıştır.
d)Maria Puder’in kendisini artık sevmediğini düşünmüş ve İstanbul’a dönerek eski kız arkadaşı ile evlenmiştir.
e)Yaşadıklarını bir hatıra defterine yazan Raif Efendi evlenmeyi hiç düşünmemiştir.

13. Raif Efendi bir kızı olduğunu ne zaman ve nerede öğrenmiştir?

a) Maria Puder’in hastalığından hemen sonra, Berlin’de
b) Maria Puder’in ölümünden 3 yıl sonra Havran’da
c) Maria Puder’in ölümünden 10 yıl sonra, Ankara’da
d) Maria Puder’in ölümünden 10 ay sonra İstanbul’da
e) Maria Puder’in ölümünden 3 gün önce Ankara Tren garında

14. Raif Efendi yazdığı hatıratın sobada yakılmasını istemiştir, isimsiz anlatıcı hatıratı okuduktan sonra ne yapmıştır?

a) Hatıratı hemen yakmıştır
b) Hatıratı Raif Efendi’nin kızına vermiştir
c) Hatıratı tekrar çekmeceye koymuş ve bir daha dokunmamıştır.
d) Hatıratı kitap olarak yayınlamıştır.
e) Raif Efendi’nin evine gitmiştir, onun öldüğünü öğrendikten sonra iş yerine dönüp hatıratı tekrar okumaya başlamıştır.


Cevap Anahtarı :


1. a      2. a      3. b     4. a       5.a        6.a      7. a 
8. a      9. b     10.a    11. a    12. b    13. c    14. e

Kürk Mantolu Madonna (Sabahattin Ali) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Kürk Mantolu Madonna

Kitabın Yazarı : Sabahattin Ali

Kitabın Özeti :

Rasim 25 yaşlarındayken çalıştığı işinden kovulur. Birçok yerde iş bakar, ama bulamaz. Ona iş bulması için arkadaşı Hamdi’den rica eder. Çünkü tek çare o’dur. Hamdi de, onu kendi bürosunda işe alır. Maaşı azdır, ama Rasim buna mecbur olduğu için boyun eğer.

İşinin ilk gününde ona tahsis edilen odada Raif adlı bir beyin olduğunu öğrenir. Herkes Raif Bey için “sessiz, hiç konuşmaz, yıllardır buradayım ama onun hiç konuştuğunu görmedim, yaptığı Almanca çeviriler de son derece kötü” gibi yorumlar yapar. Bu Rasim’in kafasını karıştırır ama kulak asmaz. Raif Bey’le tanışırlar. Ama dendiği gibi kendisi iş dışında hiç konuşmaz. Ama Rasim’de, Raif Bey’e karşı bir sempati oluşmuştur. Çizgili suratında birçok yaşanmışlığın olduğunu düşünür.

Arkadaşı Hamdi, Raif Bey’e sürekli çeviriler vermekte, Raif Bey’de kısa sürede tamamlamaktadır. Genelde herkes, Raif Bey’i azarlar, bağırıp çağırırlar ama Raif Bey hep sessiz kalır. Yüzünde hiçbir durumda sevinç, üzüntü veya şaşkınlık oluşmaz. Bu durum karşısında zamanla Rasim’de onun çekilmez biri olduğunu düşünmeye başlar.

Rasim, Raif Bey’in sürekli çekmeceden çıkarıp gizlice okuduğu bir defter olduğunu görür ve bunu ona sorar. Raif Bey “önemsiz” diyerek onu geçiştirir. Bir gün Raif Bey’in bir çeviri yapması gerekir ama hastalığından dolayı iş yerinde olmadığı için işleri evine Rasim götürür. O zaman, ailesini de tanımış olur ve Raif Bey’in cidden zor bir hayatı olduğuna kanaat getirir.

Bayağı kalabalık bir ailesi vardır ve çok baskıcılardır. Rasim, bunu kapıdan girer girmez anlar. Raif Bey’in üzerinde bir hakimiyet kurmuş gibilerdir. Her işlerini ona yaptırırlar. Ama zavallı Raif Bey’in hiç sesi çıkmaz. O günden sonra Raif Bey ve Rasim, çok iyi anlaşırlar. Beraber alışveriş yaparlar, sohbet ederler, birbirlerine misafir olurlar. Son zamanlarda Raif Bey’in hastalıkları iyice sıklaşmış durumdadır. “Sürekli evden çıkıp gidiyor, hiç kendine dikkat etmiyor, çok ince giyiniyor” diye yakınır kızı. Son hastalığı çok ağırdır Raif Bey’in. Ölüm derecesine gelmiştir. Rasim’i çağırıp o defteri getirmesini ve yakmasını söyler. Ama Rasim merakına yenilip okumaya başlar…

O yıllarda Raif Bey gençliğinde de çok sessiz, arkadaşı olmayan, insanlarla konuşamayan, mülayim bir gençtir. Ama içinde fırtınalar kopmaktadır. “Avrupa’yı merak ediyorum” der defterin her sayfasında. Bir gün eline Avrupa’ya gitme fırsatı geçmiştir. Babası sabuncudur ve Raif’e “Almanya’da işçiler aranıyormuş, oraya git bir sabun fabrikasına gir” der. Raif Bey’de dediğini yapar. Bir pansiyon kiralar ve hayatına burada devam etmeye başlar. Babasının dediği gibi bir sabun fabrikasına girer. İşi rahattır. Sonra bir gün caddede gezerken, bir resim sergisi olduğunu görür. Gayri-ihtiyari içeri girer. Resimleri incelerken çok sıradan olduklarını düşünür. Ta ki, Maria Puder’in Kürk Mantolu Madonna resmine kadar…

Bu resim Raif Bey’de çok büyük etki uyandırır. Adeta aşık olur. Kitap okurken, yemek yerken, işteyken… Hep o resmi düşünür (Resim, Maria Puder tarafından çizilmiş bir otoportredir). Raif Bey, her gün o sergiye gitmekte, sergi kapanana kadar o resmi incelemektedir. O kadar sık gider ki, artık oradaki çalışanlar, Raif Bey’e aşina olmuşlardır. Bir gün Raif Bey, gene dikkatle o resmi izlerken, bir kadın ona sokulup fikrini sorar ama Raif Bey ilgilenmez. Halbuki o kadın, Kürk Mantolu Madonna’nın ta kendisidir. Maria Puder, feminist ve erkeksi bir kadındır. Çok uçarıdır ve canı ne isterse onu yapar.

Bir gece Raif Bey yolda yürürken, bir kadın görür. Kürk Mantolu Madonna’sına benzetir ve peşinden gider ama yakalayamaz. Sonraki gece, aynı yerden geçer hissiyle orada beklemeye başlar ve cidden geçer de. Bu sefer takip eder ve bir gece kulübü olan Atlantis’e girdiğini görür. Peşinden o da girer. Atlantis’te keman çalan, şarkı söyleyen bir kadın olduğunu görür Maria’nın. Gösteri bitince Maria, Raif’in masasına oturur. Ve arkadaşlıkları burada başlar. Beraber birçok şey yaparlar. Yemek yemeye, sinemaya, ormana, botanik bahçelere giderler. Birlikte olurlar. Çok güzel günler geçirirler birlikte. Maria her seferinde Raif’e umutlanmaması gerektiğini, kimseye güvenemediği için sevemediğini söyler. Ama Raif onu kendine aşık edeceğine hep inanmıştır. Ve Maria’da Raif’in bu naif kişiliği karşısında daha fazla dayanamaz ve kendini Raif’in kollarına bırakır. Birbirlerine sırılsıklam aşıktırlar.

Sonra bir gün Raif’e; “Baban öldü, çabuk gel” diye bir telgraf gelir. Bunun üzerine Raif, babasının yanına, Türkiye’ye döner. Maria’yla planlar yapmışlardır. Türkiye’deki işleri yoluna koyup, işleri devralıp gelecektir. Ancak işleri biraz uzar. Maria’yla mektuplaşmaları devam etmektedir. Ancak, Maria’nın mektupları birden kesilir. Aylarca cevap alamayan Raif, merak edip Almanya’ya gider. Komşusu Maria’nın amansız bir hastalığa yakalanıp öldüğünü söyler. Bunu duyan Raif’in hayatı kararmıştır. O günden sonra hayatı hiçbir zaman yoluna girmemiş, başkaları tarafından yönetilmiş bir hayatı olmuştur. Yıllar sonra, Ankara’da Maria’nın kuzeniyle karşılaşır. Yanında bir de kız çocuğu vardır. Maria’nın kuzeni, bu çocuğun Maria’nın olduğunu ve babasının bir Türk olduğunu ama kim olduğunu bilmediklerini söyler. Sonra trenin zili çalar ve küçük kız trene binip uzaklaşır.

Rasim, defteri geri vermek için Raif Bey’in evine gider, ancak Raif Bey çoktan ölmüştür. İşyerine, Raif Bey’in masasına gider, defteri açar ve tekrardan okumaya başlar…

Kürk Mantolu Madonna (Sabahattin Ali) Kitap Sınavı Test Klasik Soruları ve Cavap Anahtarı için tıklayınız...

10 Nisan 2019 Çarşamba

Kuyucaklı Yusuf (Sabahattin Ali) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Kuyucaklı Yusuf

Kitabın Yazarı :
Sabahattin Ali

Kitap Hakkında Bilgi : 

Tanzimattan 1950’lere kadarki Türk romanımızın ana sorununu batılılaşma oluşturuyordu. Yazarlarımız içinde bulunduğu toplumun aynası olmaya çalışmıyor, toplumu sorgulamıyorlardı. Buradan da anlaşılacağı üzere halk, ezilen köylü, işçi sınıfını konu alan eserlere 1950’li yıllardan sonra görebiliyoruz. İşte Kuyucaklı Yusuf bu konuları içine alan onları inceleyen ilk kitap olması dolayısıyla önemlidir. Kuyucaklı Yusuf’ta bir yanda eşraf bürokrasi, zengin kesim bir yanda da ezilen halk bulunmaktadır. 

Romanın iki tane toplumsal açıdan incelenecek yönü vardır. Birincisi Yusuf ile Muazzez’in aşkı, ikincisi ise bu aşkın geçtiği elverişsiz ortam.

Kitabın Özeti :

Yusuf, Kuyucak'ta doğmuştur. Bir gün, köylerini haydutlar basmış, bütün ailesini öldürmüştür. Daha çocuk yaşta olan Yusuf bu olaydan sonra kimsesiz kalakalmıştır. Kazanın iyi yürekli kaymakamı köyde tek başına sefil hâlde kalan Yu­suf'a acımış, onu evlat edinmiştir. Bundan sonra Yusuf'a herkes doğduğu yerden ötürü Kuyucaklı Yusuf demeye başlamıştır.

Kaymakam, Yusuf'a babalık yapmaktadır. Kaymakam'ın Kuyucaklı Yusuf'tan az küçük Muazzez adında bir kızı vardır. Muazzez ve Yusuf kardeş gibi büyümeye başlarlar. İkisi aynı okulda okumaya başlar. Yusuf oldukça zekidir. Fakat küçük yaşta yaşadığı olumsuz tecrübeler, dış etkiler onu dış dünyaya karşı sert, acımasız yapmıştır. Bu yüzden okuyamaz. Bir yandan da kaymakamın eşi Şahende Hanım, Yusuf'a üvey annelik yapmakta, onu hiç sevmemekte, fırsat buldukça onu hırpalamaktadır. Bu ruh hâli içinde Yusuf büyür, yetişkin bir insan olur.

Yusuf büyüdükçe Muazzez'e karşı derin hisler beslemeye başlar. Muazzez onun üzerine titrediği bir varlık olur. Muazzez'i bütün kötülüklerden korumaya çalışır. Şahende Hanım'a hiç güvenmemekte, onun kızına dahi kötülük yapabileceğini düşünmektedir.
Yusuf ve Muazzez bir gün bayram yerine giderler. Kasabanın külhanbeyi, hovardalığıyla ün salmış Şakir, Yusuf'un yanında Muazzez'e laf atar, ona sarkıntılık yapmaya kalkar. Bunun üzerine Yusuf onu oracıkta döver.

Şakir, bunu hiç unutmaz. Çok zengin olan Muazzez'i elde ermeyi kafasına koyar. Çünkü her dediği olmuştur şimdiye kadar. Bir düzen kurar. Muazzez'in babası kaymakamla kumara oturur, onu borca sokar. Borcuna karşılık Muazzez'i ister ondan. Kaymakam mecburen kabul etmek zorunda kalır.

Bunu öğrenen Yusuf, bakkala gider. Kaymakamın borçlandığı parayı bakkaldan alır ve Şakir'e öder. Muazzez, bu sefer de bakkalla evlenmek zorundadır. Düğün günü, Muazzez'i elde etmeyi kafasına koymuş olan Şakir, kaza süsü vererek bakkalı öldürür. Çok güçlü olduğu için ceza almaktan da kurtulur. Muazzez'in ailesine şantaj, baskı yoluyla Muazzez'i vermelerini söyler.

Bütün bu gelişmeler olurken Yusuf içten içe Muazzez'i çok sevmektedir. Fakat fakir olduğu ve Şahende Hanım onu sevmediği için duygularını hiç dile getiremez. Sadece Muazzez'i kötülüklerden korumaya çalışır. Bir gün, Muazzez, Yusuf'a açılır. Onu çok sevdiğini itiraf eder. Yusuf çok şaşırır. Asla ümit edemeyeceği hayali gerçek olmuştur.

Şahende Hanım, bu durumu öğrenir. O, Yusuf'la evlendirmektense kızını zengin Şakir'le evlendirmeyi tercih etmektedir. Kızını Şakir'le buluşmaya zorlar. Bunun üzerine Yusuf ve Muazzez komşu köylerden birine kaçar ve orada nikahlanırlar.

Şahende Hanım, bunu hiç affedemez. İçi intikam arzusuyla dolmuştur. Kaymakam ise çok memnundur. Kendi elinde büyüyen Yusuf'un kızına iyi bakacağından emindir. Kaymakam, onlara yardım da eder. Damadına iş verir, evlerinin kurulmasına yardım eder.

Bir gün, kaymakam kalp krizi geçirir ve ölür. Yusuf'la Muazzez'in çok mutlu giden evlilikleri bunun üzerine gölgelenir. Onlara kol kanat geren kaymakam ölünce, Şahende Hanım ve Şakır içlerinde büyüttükleri kini kusmaya başlarlar. Yusuf'u gezici köy tahsildarlığına verdirirler.

Yeni kaymakam da Şakir ve Şahende'nin elinde bir maşadır. Yusuf gidince, Şahende evini içki ve eğlence merkezi yapar. Kızını da intikam hırsından dolayı fuhuşa iter. Olay her yerde duyulur. Dedikodu Yusuf'un da kulağına gelince Yusuf köye döner.

Yusuf, köye gelince feci durumu gözleriyle görür. Karısı kötü emellere alet olmaktadır. Şahende'yi, Şakir'i ve Kaymakam'ı öldürür. Karısı da ağır yaralanır. Karısını alıp şehrin dışına gider fakat karısı da ölür. Karısını bir çukura gömdükten sonra ortadan kaybolur.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Yusuf: Kimsesiz, fakir bir halk çocuğudur. Küçük yaşlarda ailesini kaybetmiştir. Sert, haşin, insanlara çok güvenmeyen, cesur bir kişidir. Muazzez'i sevmektedir.

Muazzez: Kaymakamın kızı, Kuyucaklı Yusuf'un karısıdır. Kendi hâlinde, iyi niyetli, sade bir kişidir.

Kaymakam:
Muazzez'in babasıdır. Ailesine düşkün, samimi, sevecen, babayiğit, şefkatli, merhametli bir kişidir.

Şahende Hanım:
Romanda kötülüğü simgeler. Kaymakamın karışıdır. Kin, nefret dolu, kötü yürekli, ahlaksız bir kadındır.

Şakir: Kasabanın külhanbeyidir. Her dediğini yaptıran, kabadayı, ahlaksız, kötü bir karakteri vardır.



28 Mart 2019 Perşembe

Kuyucaklı Yusuf (Sabahattin Ali) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Romandaki olayların mekânı olarak kullanılan Kuyucak Köyü, hangi ilimizdedir?

a) Manisa
b) Denizli
c) Tokat
d) Aydın
e) Bursa

2. Kaza kaymakamı Selahattin Bey ile Yusuf hangi olay üzerine tanışmışlardır?

a) Hilmi Bey’in bağ evinde düzenledikleri eğlencede,
b) Yusuf’un anne ve babasının eşkıyalarca öldürülmesinden sonra,
c) Bakkal Şerif Ağa’nın oğlunun düğünün,
d) Şakir’in Kübra’yı kaçırdığı sırada,
e) Yusuf ve Muazzez’in düğününde.

3. Ailesinin cinayete kurban gittiği sırada Yusuf’un da yaşadığı olay nedir?


a) Yusuf kolundan yaralanmıştır.
b) Yusuf, eşkıyaların kim olduğunu görmüştür.
c) Yusuf’un parmağı kesilmiştir.
d) Annesinin cesedi başında oturup ağlamıştır.
e) Köylülerden biri tarafından Yusuf fark edilmiştir.

4. Romanda göz önüne serilen en dikkat çekici sosyal gerçeklik aşağıdakilerden hangisidir?

a) Devlet otoritesi, sosyal güven ve düzeni sağlamaktan uzaktır.
b) Köylüler arasında ekonomik farklılıklar vardır.
c) Kadın- erkek eşitsizliği görülmektedir.
d) Çocukların köy yaşamındaki eksik eğitimi.
e) Köy insanlarının yaşamındaki sıkıntılar.

5. Romanda kullanılan anlatıcı ve bakış açıları aşağıdakilerden hangisidir?

a) Gözlemci Bakış Açı - Kahraman anlatıcı /> b) İlahi Bakış Açı - Kahraman anlatıcı
c) Çoklu Bakış Açı - I. şahıs anlatıcı
d) Gözlemci Bakış Açı - Yazar anlatıcı
e) Hâkim Bakış Açı - Yazar anlatıcı

6. Romanda kişiler arası çatışmayı sağlayan karşıt değerlerden hangisi yoktur?


a)Başkaldırı
b)Kabullenme
c)Masumiyet
d)Zorbalık
e)Sömürü

7. Romanda aşağıda adı geçen kadın kahramanlardan hangisi Yusuf’un sevgilisidir?


a)Şahinde
b)Kübra
c)Mürüvvet
d)Muazzez
e)Meliha

8. Romanda Yusuf, babası Selahattin Bey’in kumar borçlarından nasıl kurtulur?


a)Hilmi Bey, Muazzez’e karşılık borçlarını silmek ister.
b)Şakir, Muazzez’le evlenme karşılığında borçlarını kendisinin ödeyeceğini söyler.
c)Parayı Bakkal Şerif Ağa’nın oğlu Ali’ye Muazzez’i ona vermesi karşılığında borç verir.
d)Hacı Etem, Muazzez’le evlenmek isteğiyle borçları ödemiştir.
e)Hilmi Bey ve Şakir, Muazzez’i kaçırıp Yusuf’u öldürmek ister.

9. Romanda Yusuf’un Muazzez’i gömdükten sonra yumruğunu sıkıp kasabaya uzatması ve atını dağlara sürmesiyle vurgulanmak istenilen duygu aşağıdakilerden hangisidir?


a)Kaçış
b)Pişmanlık
c)Kabullenme
d)Üzüntü
e)Başkaldırı

10. Romanda aşağıda verilen roman kişileri ve temsil ettiği değerlerden hangisi yanlıştır?

a) Kaymakam Selahattin Bey – Sömürü
b) Yusuf – Başkaldırı
c) Muazzez – Masumiyet
d) Şakir – Zorbalık
e) Şahinde – İffetsizlik


CEVAPLAR:

1-D   2-B   3-C   4-A   5-E   6-B   7-D   8-C   9-E   10-A

Kuyucaklı Yusuf (Sabahattin Ali) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler için tıklayınız...